17 Temmuz 2010 Cumartesi

Umutsuz özlem

   Zihnimden akıp geçiyor hatıraları, çoğu kayboldu ya da gizlendi bir yere bulamıyorum.
   Aylar geçti o gideli, ve onunla alakalı her şeye olan bağım da kayboldu. Kaçamak hayatının arkadaşı olmak geride kalmama neden oldu. Saçma bir kıskançlık belki de ama ailesi, sevgilisi onun yasını tutarken ben sadece kendi içimde sakladığımla kaldım. Paylaştığımız kitaplar, oyunlar, şarkılar, sembolik mallıklar hepsi onda kaldı. Daha doğrusu ben vermiştim her şeyi ona, hastaneden çıktığında almak üzere. Özlemek ayrı oluyormuş bu durumda, umutsuzca beklentisiz özlemek.
  Geçen rüyamda gördüm onu, kırmızı bir şapka ile uyumlu bir kitap çantası vardı, gülerek bana baktı. Sahip olmadığı kıyafetlerle onu düşümde gördüğümü anladığımda salak bir düşünce ile dışarda bir yerlerde olduğuna inanmak istedim.
  Biliyorum saçma gelecek ama, ona yıllıkta bir sayfa ayırmışlar, fotoğrafları ile çevreli, nasıl kıskandım bilemezsiniz. Orada ben de yazmak istedim, ama kimsenin aklına gelmedim belki de. Edemediğim veda ile kaldım öylece. Bazen kendi kendime konuşuyorum ona anlatmak istediklerimi.
  Hayatımdan bir Giray Sönmez geçti, saf sevgi saf arkadaşlık içinde.

9 Mayıs 2010 Pazar

13.04.10


Dün en yakın arkadaşımı toprağa koydular… Cami avlusunda gördüm tabutunu, aylardan sonra bana bakıyordu çehresinin resmi. Dedim bu tabut küçük ona, ufalmıştı kocaman kalbi olan dostum. Annesi ile tanıştım saniyelik olarak, canı acıyordu onunda.
Hiç bu kadar gözyaşı görmemiştim ben. Sonra toprağına gittim, çıkardılar tabuttan onu. Mavi çizgili bir çarşaf vardı etrafında, onu sıyırdılar beyaz bez parçalarından oluşan kefeni çıktı ortaya. Hep kefeni keten kumaş olarak canlandırmışım kafamda, sadece beyaz çarşaflardı oysa...Onun bedeni idi bu şüphesiz, artık inkarın anlamı olamazdı. Sonra sevgilisini gördüm gidip sarılmak istedim, o alsın benim acımı bende onunkini istedim. Ama yapamazdım tabii ki de, arkadaşım istemedi ki tanışmamızı. Biliyordum ben onun limanı idim, bu yüzden uzakta tutuyordu beni okul dışındaki hayatından.  Ağlamamaya çalışıyordum….
                Ama o çıkacaktı hastaneden, bana sitem edecekti en zoru bu seferdi diye. Ağustostan beri göremedik birbirimizi diye üst üste defalarca sade kahveler içip gülecek, sarılacaktık birbirimize. Her şey bitecekti bu sefer, üç senelik kabusu son bulacaktı.  Ben saçma sapan sınavlarla uğraşırken, öğrendim ki arkadaşımın kalbi iki defa durmuş, akciğerleri çökmüş… Bense hayallerle avutuyordum kendimi, telefona, ziyaretçiye izin yok ama diyordum o iyi, bir iki aya dönecek.
                Bugün içim daha da acıyor, insanlar bana nasılsın diye sormasın. Her soruda düşünmeye başlıyorum çünkü. 

23 Şubat 2010 Salı

...

Yazmak lazım, belli mi olur belki birileri okuyordur...

19 Ocak 2010 Salı

the final count down...

    Final döneminin gazabındayım şu sıralar, geriye üç tane sınavım kaldı ama artık kitapları bile görmek istemiyorum. Üç aylık bir dönemi üç güne sığdırma çabaları bana göre değil arkadaşım. Zaten bu sebeptendir sanırsam iki dersten kaldım... Neyse o kadar da önemli değil, tekrar alırım. Sadece kısa vadeli planlarım (özellikle yazın kendimi yollara atmakla alakalı olanı) değişiyor. 

   Sanırsam şansa ihtiyacım var şu sıralar...