9 Mayıs 2010 Pazar

13.04.10


Dün en yakın arkadaşımı toprağa koydular… Cami avlusunda gördüm tabutunu, aylardan sonra bana bakıyordu çehresinin resmi. Dedim bu tabut küçük ona, ufalmıştı kocaman kalbi olan dostum. Annesi ile tanıştım saniyelik olarak, canı acıyordu onunda.
Hiç bu kadar gözyaşı görmemiştim ben. Sonra toprağına gittim, çıkardılar tabuttan onu. Mavi çizgili bir çarşaf vardı etrafında, onu sıyırdılar beyaz bez parçalarından oluşan kefeni çıktı ortaya. Hep kefeni keten kumaş olarak canlandırmışım kafamda, sadece beyaz çarşaflardı oysa...Onun bedeni idi bu şüphesiz, artık inkarın anlamı olamazdı. Sonra sevgilisini gördüm gidip sarılmak istedim, o alsın benim acımı bende onunkini istedim. Ama yapamazdım tabii ki de, arkadaşım istemedi ki tanışmamızı. Biliyordum ben onun limanı idim, bu yüzden uzakta tutuyordu beni okul dışındaki hayatından.  Ağlamamaya çalışıyordum….
                Ama o çıkacaktı hastaneden, bana sitem edecekti en zoru bu seferdi diye. Ağustostan beri göremedik birbirimizi diye üst üste defalarca sade kahveler içip gülecek, sarılacaktık birbirimize. Her şey bitecekti bu sefer, üç senelik kabusu son bulacaktı.  Ben saçma sapan sınavlarla uğraşırken, öğrendim ki arkadaşımın kalbi iki defa durmuş, akciğerleri çökmüş… Bense hayallerle avutuyordum kendimi, telefona, ziyaretçiye izin yok ama diyordum o iyi, bir iki aya dönecek.
                Bugün içim daha da acıyor, insanlar bana nasılsın diye sormasın. Her soruda düşünmeye başlıyorum çünkü.